Page 75 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 75
tarih çevresi
Amerika’nın keşfiyle elde edilen altın ve gümüş parayı ve dolayısıyla mübadele hacmini arttırdı. Böylece
fiyatlar da arttı. Bu gelişme sabit kira geliri elde ederek hayatını sürdüren feodal sınıfların içtimai ve iktisadi
varlıklarının silinmesini hızlandırdı. Sermaye birikimi arttıkça yeni üretim dalları ortaya çıkmaya başladı. 16
yüzyılın ikinci yarısından itibaren hisse senetli şirketlerin ortaya çıktığı ve bankaların kurulup geliştiği görül-
meye başlandı (Debbağoğlu, 1979: 130).
Sanayi devrimi denildiğinde akla her şeyden önce pamuklu tekstil sanayi gelir. 1760’lardan itibaren
ortaya çıkan bir dizi teknik gelişme sayesinde bu sanayide basit el aletlerine dayanan üretim sürecinin yerini
buhar gücüne dayanan makinelerin kullanıldığı, ücretli işçilerin çalıştığı “fabrika sistemi” aldı. Bu sistemin
kullanılır olması sonucu, emek verimliliğinde onlarca hatta yüzlerce kat artış sağlanarak, üretim maliyetleri de
hızla düşürülmüş oldu (Pamuk, 2022: 84).
19. yy.’ın başlarından itibaren sanayi devrimi önce İngiltere’yi sonra batı Avrupa’nın birçok ülkesini
düşük maliyetlerle ve büyük miktarlarda mamül mallar üretebilen ekonomilere dönüştürdü. 19. Yüzyılın ikinci
çeyreğine gelindiğinde bu ülkeler bir yandan ürettikleri mallara yeni pazarlar, diğer yandan bol ve ucuz gıda
maddeleri ve hammaddeler bulmaya çalışıyorlardı. Yüz yılın sonraki dönemlerinde deniz taşımacılığında ger-
çekleşen teknolojik sıçrama, ticaretin büyümesini daha da hızlandırdı (Pamuk, 2022: 85).
Aktarılan tabii zenginlikler ve köle gibi kullanılan işgücü ile oluşturulan sermaye ile yeni sanayi ünite-
lerinin ortaya çıkmaya başladığını belirtmiştik. Kurulmaya başlayan sanayi ayrıca; yüksek gümrük tarifeleri,
ekonomiyi ayrıntılı bir şekilde kontrol etme yoluyla desteklendi (Kurtoğlu, 2012: 78).
Yüzyıllar içinde Avrupa’nın ticari altyapısı tedrici fakat kümülatif olarak çok önemli değişimlerden ge-
çerek gelişti. Bu süreç içinde “kommenda” olarak bilinen şirket türü, zengin çeşitlilikte ortaklık biçimlerine
dönüştü. Bunlardan bazıları hem uzun ömürlü hem de geniş finansman tabanına imkân sağlayan yapılardı
(Kuran, 2018: 98).
Sömürgecilikle biriktirilen sermaye için iki yol görünüyordu. Bir yandan güçlenen merkezi devletlerin
ihtiyaçlarını karşılamak üzere borç olarak verilerek mali kapitalizmin geliştirilmesi, öte yandan sınai faaliyetlere
yönlendirilerek ticari kapitalizmden sınai kapitalizme geçişin desteklenmesidir. Bu ikinci yol, teknik icatlarla
da güçlendirildi. Ayrıca merkezi devletler sanayici sermayedarların önlerindeki bütün engelleri ortadan kaldır-
maktaydı. Proletaryanın teşkilatlanması, kanunlarla engellenmekteydi. İç ve dış ticaretteki bütün engeller kal-
dırılmaktaydı. Bütün bunlar hem maliyetlerin düşürülmesi hem de talebin artırılmasını sağlıyordu (Debbağoğlu,
1979. 133-134). Böylece sömürgecilikle oluşturulan ilk sermaye birikimi, üretim ve ticaret yoluyla da büyü-
tülmekteydi.
Bankacılık Avrupa’ya Ortadoğu’da yerel düzeyde bankaların açılmasından 500 yıl önce girdi. 1400’lerde
Barcelona’da, 1407’de Cenova’da ilk bankalar kuruldu. Aslında uzun asırlar boyunca Hristiyanlıkta da faiz
yasak olarak kabul ediliyordu. Ancak faizin haram olduğu görüşü reform hareketinden epeyce önce sorgulan-
maya başladı. 15 yüzyıla varıldığında Avrupa’da ilahiyatçıların çoğu faizi yatırımın bir getirisi olarak görerek
meşru saymaya başlamıştı. Makul faiz ile fahiş faiz arasında ayrım yaparak fahiş faizin tefecilik olarak kabul
edilmesi görünüşünü benimsediler (Kuran, 2018: 196-197).
Sanayi Devriminin ilk gerçekleştiği ülke İngiltere oldu. Öncelikle sömürgeciliğin güdümündeki dış ticaret
yoluyla en hızlı sermaye birikimi burada oldu. Buna ilave olarak İngiliz toplumu esnek bir zihniyete sahipti.
Protestan zihniyet, zaten sanayileşmeyi destekleyici bir yaklaşıma sahipti. Ayrıca katolikliğin yol vermediği
engellerden en önemlisi olan faiz yasağını ortadan kaldırmış ve bankacılığın gelişmesi için uygun bir ortama
imkan sağlamıştır. Buna karşılık katoliklikte ısrar eden ülkelerde bu engel ancak Fransız ihtilalinden sonra la-
ikliğin benimsenmesiyle ortadan kaldırılacaktı (Debbağoğlu, 1979: 138).
73

