Page 76 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 76
tarih çevresi
Uzun ömürlü işletmeler oluşturmak ve büyük tutarlı kredi verebilecek kurumlar da sermaye birikimini
destekleyen ve tetikleyen hususlardır. Ortadoğu’da İslam hukuku çerçevesinde kurulan ticari işletmeler genel
olarak sermayelerini kısa ömürlü girişimler için bir araya getiren birkaç ortakla oluşurken; Avrupa yüzlerce
hatta binlerce hissedarlı süresiz ömürlü denebilecek işletmeler kurabiliyordu. Ortadoğu kredi piyasalarında fon-
lar esas itibariyle küçük tutarlı borçlar verebilen kişilerce yapılıyorken; Avrupa’da kitlelerden toplanan serma-
yeyi büyük ölçekli üretken girişimlere aktarabilen kuruluşlar yani ticari bankalar devreye girmişti (Kuran 2018:
29).
4. Osmanlı’da Bankacılık
Osmanlı’da bankacılık esas itibariyle 19. yy.’da ortaya çıkmışsa da toplumun kredi ihtiyacının karşılan-
masında sarraflık, mudaraba, para vakıfları ve orta sandıkları gibi İslam toplumlarına özgü bazı kredi kurum
ve yöntemleri söz konusuydu (Tekeli ve İlkin, 1997: 28-32).
Fetihten önce İstanbul’da Venedik ve Cenevizli bankaların temsilcilikleri faaliyette bulunuyordu. Fetih
sonrasında da bu bankacılık faaliyetleri Osmanlı devletinde devam etti. Tanzimatın ilanına kadar borç verme
faaliyetleri gayrimüslim tebaa olan Yahudi, Ermeni ve Rumlardan oluşan Galata Bankerleri tarafından yürü-
tülmüştür (Keskin, 2010: 113).
Avrupa’da rönesans sonrası merkezi devletler Venedik ve Ceneviz’deki uygulamaları devlet tahvilatı ve
anonim şirket uygulamalarıyla genişleterek sürdürürken Osmanlı İmparatorluğu’nda altın ve gümüş para yet-
mezliğinin tek çaresi paranın maden değerini düşürmek olarak görülmüş bu da iç ekonomik yapıyı altüst et-
miştir. Avrupa’da 18. yy. boyunca ilim ve fen, merkantilizm ve sanayi devrimine bağlı olarak hızla gelişirken
Osmanlı’da vakıflar kendilerine ait gayrimenkullerin kiralarını ayarı düşmüş paralarla toplamak zorunda kalıp
çeşitli hizmetlerle beraber medreseleri de finanse edemez olmuşlardı (Kazgan, 1997: 195).
19. yy. başlarında henüz batılı anlamda halka ve tacirlere hizmet veren milli bir banka bulunmuyordu.
Bu dönemde nüfusun büyük bölümü çiftçilikle uğraşıyordu. Çiftçilerin ihtiyacı olan krediler de yabancı banker
veya bankalarca sağlanmaktaydı. Devlet kontrolünün bulunmaması çiftçileri yüksek faizle kredi kullanmak zo-
runda bırakıyordu (Keskin, 2010: 116).
Bu yıllarda Osmanlı Liman kentlerinde tüccarın, toptancı ve perakendeci esnafın ödediği faiz, İngiltere
ve Fransa’da aynı kurum ve kişilere uygulanan faizin neredeyse 3 katıydı. Fransız köylüsü köyüne kadar gelen
banka görevlilerinden aldıkları krediye %4 faiz öderken Osmanlı’da tanzimattan bir hayli sonra bile %20’nin
altına düşmemişti. İstanbul’daki yemenici loncaları aralarında birbirlerine kefil olma gibi bir dayanışma olma-
sına rağmen Galata piyasasından aldıkları krediye %18 faiz ödüyorlardı. Halbuki Fransa’nın Lion kentindeki
ipek dokumacılarının ödedikleri faiz %5’i geçmiyordu. Bu gerçeklerin sanayileşmeyi önleyecek sonuçlar ya-
rattığı hususunda pek de araştırma yapılmamış olması ilginç bir olgu olarak kaydedilmelidir (Kazgan, 1997:
25).
Aynı yıllarda Lonca üyesi esnaflar, tüccar ve sarraflar, köylüler ve göçebeler ise vergi veren halk kesi-
miydi. Büyük şehirlerdeki tüccarlar loncalara dahil değildi. Yeniçeri ocağının kapatılması bu ocakla yakın iliş-
kileri olan loncalar için bir darbe olmuştu. Ancak daha büyük darbe 1838 yılında İngiltere ve Fransa ile
imzalanan Baltalimanı Serbest Ticaret Anlaşması ile geldi. Bu anlaşma ile Osmanlı ülkesi açık pazar haline
geldi. Esnaf kitlesi çok olumsuz biçimde etkilendi (Karan, 2022: 409-410).
Uzun yıllar boyunca Galata Bankerleri ve büyük sarrafların en önemli kazanç kaynağı Osmanlı Sarayı
ve Hazine ile olan ilişkileriydi. Vergi mültezimleri Maliye’ye peşinen yatırmak zorunda oldukları “teminat ak-
çesi”ni onlardan yüksek faizle temin ederek onları da bir nevi karlarına ortak ederlerdi. Öte yandan devlet ha-
zinesi de ihtiyacı oldukça vilayetlere ait vergi hasılatı üzerine “sergi”, “havale” veya “tahvilat” çıkararak sarraf
74

