Page 39 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 39

tarih çevresi

         - Sosyal amaçlı karz-ı hasen,

         - Üretim amaçlı karz-ı hasen.

         Katılım bankaları halen bu yöntemi kurumsal bir işleyişe kavuşturamamışlardır.

         6. Değerlendirme

         Riba yasağı ve riba’nın ne olduğu konusu, başlangıçta da ifade ettiğimiz gibi, Müslüman toplumların
iktisadi hayatında tam bir ortak görüşe ulaşamadığı, en çok tartıştığı konulardan biridir.

         Bu bağlamda ilk işaret etmek istediğimiz husus, riba ve faiz kavramlarının birebir örtüşüp örtüşmediği
konusudur. İslam aleminde ve ülkemizde ağırlıklı görüş, her ikisinin birebir örtüştüğü yönündendir. Bu nedenle
çoğu yayında riba kavramı hiç gündeme gelmemekte, doğrudan faiz kavramı kullanılmaktadır. Hatta çoğu
Kur’an meali ve tefsirinde bile doğrudan faiz kavramı kullanılmaktadır. Bununla birlikte gerek islam aleminde
gerekse ülkemizde bu ikisini aynı kabul etmeyen, özellikle devletin denetiminde, kurumsal borç verme uygu-
lamasındaki faizin riba ile aynı şey olmadığını, riba’nın haram ve fakat faizin caiz olduğu savunanlar da az de-
ğildir (Uludağ, 1988: 14). Biz de bu olgudan hareketle, çalışmamızda konuyu ‘riba’ kavramını kullanarak
incelemeyi daha doğru bulduk.

         Uygulamaya baktığımızda da özellikle kısa süreli fon ihtiyacının karşılanması hususunda kar zarar or-
taklığı biçimindeki yöntemlerin işlemesinin pek mümkün olmadığı görülmektedir. Uygulanan çağdaş murabaha
yönteminin ise hile-i şer’iyye çerçevesine dahil edilmesi gayet kolaydır. Bu nedenle uygulamayı caiz bulanlar
kadar, göz ardı edilemeyecek sayıda karşı çıkanlar da her zaman olmuştur.

         Bu genel değerlendirmeler ışığında yukarıda tanıtmaya çalıştığımız riba’dan kaçınma amaçlı kurumsal
uygulamalara ilişkin olarak kısa değerlendirmeler yapmaya çalışacağız.

         6.1. Para Vakıfları

         Para vakıfları ile ilgili olarak alimler arasında iki konu tartışılmıştır. Bunlardan birincisi paranın vak-
fedilip edilemeyeceği, ikincisi ise bu kurumlarda paranın işletiliş biçimiyle ilgilidir. Konumuzla ilgili olan kısım
ikinci tartışmadır.

         Para vakıfları, paranın işletilişinde daha önce bahsettiğimiz yöntemlerden muamele-i şer’iyyeyi çok
büyük ölçüde kullanmışlardır. Bu yöntemin fıkhi dayanağı bey’ul iyne denilen işlemdir. Bey’ul iyne, bir malı
vadeli olarak satıp müşteriye teslim ettikten sonra, müşteriden o malı daha düşük bir fiyatla peşin olarak geri
satın almaktır (Bayındır, 2007: 226). Bu uygulamaya Malikiler ve Hanbeliler karşı çıkmışlar, Şafiiler ve Hane-
filerin ekseriyeti ise cevaz vermişlerdir (Döndüren, 1993: 326). Osmanlı döneminde para vakıflarıyla ilgili en
yoğun tartışmalar 16. Yüzyılda gerçekleşmiştir. Ebusuud Efendi, İbn-i Kemal, Sofyalı Bali Efendi gibi alimler,
muamele-i şer’iyyenin meşruluğuna hükmetmişlerdir. Hatta İbn-i Kemal bu işlemin riba’dan kurtulmaya vesile
olduğu için güzel görüldüğünü söylemektedir (Özcan, 2003: 55-56). Sofyalı Bali Efendi ise 1545’de Rumeli
Kazaskeri Çivizade’nin etkisiyle Kanuni tarafından çıkarılan para vakıflarının yasaklanması yolundaki fermanın
kaldırılmasını temin etmek için Padişaha bir mektup yazmıştır. Mektubunda kötülüğe sebep olan şeyin kendi-
sinin de de kötü olduğundan hareketle; şayet yasaklama devam edecek olursa dayandıkları vakıfların çoğunluğu
para vakfı olan Rumeli’deki imaret, medrese ve camilerin hepsinin ahır haline geleceği, şehir ve kasabaların
susuz kalacağı, özetle mevcut hayır ve hizmet kurumlarının hizmetlerinin engellenmiş olacağını belirterek,
para vakıfları uygulamasının sürdürülmesini savunmuştur. Neticede 1548’de yasağın kaldırılacağı anlaşılmak-
tadır (Özcan, 2003: 38-44).

                                                               37
   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44