Page 44 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 44
tarih çevresi
ciddi eleştirilerle de karşılaşmışlardır.
Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası’nın iki özel amacından biri faizsiz kredi uygulaması yapmaktı.
Ancak bu alanda ciddi bir uygulama yapamadı ve bu amaçtan 1978 yılında vazgeçildi.
Çok ortaklı şirketler, faizden kaçınmak ama tasarrufunu da faizsiz bir gelir sağlamak amacındaki çok
sayıda tasarrufçudan (özellikle Avrupa’daki Türk işçilerden) olağanüstü tutarlarda fon topladılar. Ancak dağı-
tılacak karı fon toplarken ilan etmek gibi riba açısından tartışılabilecek yöntemler kullandılar. Ticaret ve sanayi
ile ilgilenen birer anonim şirket oldukları halde, bir bankanın vadesiz mevduatıymışçasına ortakların ortaklık
paylarını istedikleri anda geri ödeme taahhüdünde bulundular. Sonuç olarak, kar-zarar ortaklığı uygulaması
alanında büyük bir hayal kırıklığına sebep olarak tarihe karıştılar.
1985’te Özel Finans Kurumları olarak yaşamına başlayan Katılım Bankaları ise İslam aleminin bazı
ülkelerinde 1970’lerde başlayan İslam Bankacılığı tecrübesinin ülkemize uyarlanması olarak tanımlanabilir.
İslam bankacılığının temel felsefesinin fon kullandırmada kar ve zarara ortaklık olduğu belirtilmektedir. Ancak
kar ve zarara ortaklık biçiminde fon kullandırma daha ziyade uzun vadeli ve proje bazlı fon ihtiyaçlarının kar-
şılanmasına daha uygundur. İş ve ticaret ahlakı düzeyinin yüksek olduğu bir ekonomik ortamda uygulanmaya
daha uygundur. Yani yönetimi zordur. Öte yandan tasarrufçulardan toplanan fonlar büyük ölçüde kısa vadeli
olmaktadır. Bütün bu nedenlerle katılım bankalarının fon kullandırmasında, kar-zarar ortaklığı biçimindeki
araçlara pek fazla başvurulamamakta, fon kullandırmada büyük ağırlık kısa vadeli kullanıma uygun olan mu-
rabaha (peşin alış-vadeli kar payı ilaveli satış) yönteminde toplanmaktadır. Bu yönteme ilişkin olarak ise, faiz
hilesi olduğu, uygulanan vade farkı veya kar payının banka kredi faiz oranlarıyla hemen hemen aynı olduğu
gibi eleştiriler yoğun biçimde yapılmaktadır. Bu eleştirileri yapanlara, uygulamanın riba içermediği hususunda
fıkıh alimleri yeterli cevap vermektedir. Bizde burada ilave olarak eleştiri sahiplerine şu hususları da tekrar dü-
şünerek konuya daha insaflı yaklaşmalarını, başka bir ifade ile kısa vadeli fon ihtiyacı olanlara empati yaparak
yaklaşmalarını tavsiye ediyoruz:
- Kısa vadeli fon ihtiyacını karşılamak için sizin önerdiğiniz, daha uygun ama işlerliği olan bir yöntem
var mı?
- Murabaha ile karşılaştırıldığında çok daha riba’ya yakın duran muamele-i şer’iyye yöntemini uygu-
layan para vakıfları, başta Ebussuud Efendi olmak üzere toplumumuzun saygı ile andığı birçok Osmanlı aliminin
onayıyla faaliyette bulunmuştur. Hatta İbn-i Kemal, insanların tefecilerin ellerine düşmesini engellediği için
uygulamanın sevap olarak nitelenmesi gerektiğini söylemiştir.
Bu mülahazalarımıza karşın, katılım bankalarının kar-zarar ortaklığı felsefesine uygun, bilinen ve ge-
lişmiş batı ülkelerinde uygulanan yöntemleri uygulamaya geçirmek hususunda daha gayretli olmalarını da bek-
lemek hakkımızdır. Bu bağlamda risk sermayesi finansmanı ve kitle fonlaması yöntemlerini uygulamaya
geçirme yönünde çaba harcamalı ve düzenleme yapmalıdırlar.
Bir başka önerimiz de uzun vadeli yeni İslami finans araçlarının geliştirilmesi için, bu amaçla kurulmuş
araştırma merkezlerine destek vermeleri yönündedir.
Belirttiğimiz öneriler yönünde çabalarını artırmaları durumunda, kendilerine yönelik eleştirilerin de
azalacağı kanaatimizi belirterek çalışmamızı sonlandırıyoruz.
42

