Page 14 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 14
tarih çevresi
planlama ile öngörülemeyen kısa vadeli, ani ortaya çıkan fon ihtiyaçlarını (çalışma sermayesi) karşılamak açı-
sından yeterli olamamaktadır. Bu ihtiyacı karşılamak bakımından en uygulanabilir yöntemin muamele-i şer’iyye
oluşu, bu yöntemin büyük ölçüde kullanılmasına yol açmıştır diyebiliriz (Çonkar, 2017).
7.2. Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB)
Şimdiki ismi “Türkiye Yatırım ve Kalkınma Bankası” olan DESİYAB 1975 yılında kuruldu. Bu banka,
yatırım ve kalkınma bankacılığının gerektirdiği her türlü faaliyette bulunmanın yanında, konumuz açısından
önem taşıyan iki ilave işlevle de yükümlü kılınmıştır. Bunlar (Çonkar, 1988: 243-244);
(i) Yurt içi ve özellikle yurt dışında çalışanlarca girişilen yatırım teşebbüslerine yatırım ve işletme
kredisi açma ve sermayelerine katılma yoluyla destek sağlama.
(ii) Sermayelerine katıldığı yatırım teşebbüslerine “kar ortaklığı esaslı kredi” verme.
İlk işlevdeki destek sağlamadan kastın “teknik ve yönetsel destek” olduğunu, ikinci işlevin başka bir ifa-
desinin ise “faizsiz finansal destek” anlamına geldiğini ifade etmekte yarar görüyoruz.
Bu bankanın ülkemizde faizsiz kredi uygulamasını başlatmak ve geliştirmek yönünde hiçbir şey yapa-
madığını, bununla birlikte bazı gerçeklerin görülmesine imkan sağladığını ifade edebiliriz. Öncelikle, “borç
verilen fonların, makul bile olsa bir fazlalıkla geri alınması faizdir ve faiz haramdır” gibi sloganik söylemlerin
o tarihte bir karşılığının olmadığı görülmüş oldu. Bu hususta İslam aleminde ve hatta kapitalist dünyada geliş-
tirilmiş olan birikime bile başvurulmamış olmasının düşündürücü olduğunu da söylemeliyiz. Bu birikimden
yararlanan yönetici ise bu sloganları bayrak yapanların “faizci” diye nitelediği Turgut Özal oldu. Biraz ileride
tanıtacağımız “Özel Finans Kurumları”, (bu kurumların faizsiz, ama fıkhın genel kabulleri esas alındığında ri-
basız olup olmadığı konusuna yeri gelince değineceğiz.) İslam alemindeki örneklerden yararlanarak faizsiz fi-
nans uygulamasını ülkeye kazandırdı.
7.3. Çok Ortaklı Şirketler
Bunlar, çoğunluğunu Avrupa’daki Türk işçilerin oluşturduğu tasarrufçuların faizsiz bir gelir elde etme
amacıyla 1970’lerde oluşturduğu şirketlerdir. Tasarrufçu işçilerin bu şirketlere yönelmesindeki ikinci etkenin
vaat edilen kar oranları olduğunu söyleyebiliriz. Dağıtılacak kar oranının (mark üzerinden %25-%30 gibi) ta-
sarrufların işletmeye verilişi sırasında, adeta verilmesi garanti olacak biçimde sunulmasının, banka mevduat-
larına başlangıçta öngörülen faizle yaklaşık aynı olması yeterli ölçüde tartışılmamıştır.
Bu deneyimden de bazı önemli sonuçlar ortaya çıkmış oldu. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
(i) Tasarrufçuların tasarruflarını karz-ı hasen biçiminde işletmelere vermelerini beklemek insan
tabiatını yansıtan realiteye pek uygun düşmemektedir. Karz-ı hasen’in ancak birbirlerini tanıyan iki kişi arasında
ve sınırlı ölçüde gerçekleşebileceğini söylemek (hele de sürekli yüksek enflasyon ortamında) insan davranış-
larının ortaya koyduğu realiteye daha uygun olur.
(ii) Burada bahsettiğimiz tasarrufçudan kastımız, tasarruflarını belirli bir gelir elde etmek üzere,
bu umudu veren yatırımlara aktarmak isteyen kişidir. Öyleyse bunların beklentisini karşılayabilecek ve riba
(faiz) olarak nitelenmeyecek getiriyi sağlayabilecek yatırım araç ve kurumlarının geliştirilmesi gerekir.
(iii) Bu şirketlerin çoğunun başarısız olduğunu biliyoruz. Buradan ortaya çıkan ders şudur: hem ta-
sarrufçuların mağduriyetini hem de ülke ekonomisinin zarara uğramasını önlemek için tasarrufların ciddi ya-
pılabilirlik etütlerine dayanan yatırımlara aktarılmasını sağlayacak, devletin düzenlemesi ve gözetimi
12

