Page 60 - Layout 1
P. 60
tarih çevresi
fazla eser yazmıştır. Tıp konusunda en tanınmış eseri el-Kanun fî Tıbb adıyla bilinen ve Tıbbın Kanunları olarak
Türkçeye çevirebileceğimiz eseridir.
Kısaca Kanun olarak tanınan bu eser bir tıp ansiklopedisi niteliğindedir. Kendinden önceki hekimlerin
eserlerindeki bilgiler yanında, İbn-i Sînâ’nın kendi gözlemelerinin bir sentezidir. Kitabın kendinden öncekilere
nazaran daha sistematik ve didaktik oluşu en orijinal tarafıdır.
Eserin bölümleri incelendiğinde ne derece önemli daha iyi anlaşılacaktır.
Kanun 5 bölümden oluşur. Birinci bölüm anatomi, fizyoloji, hijyen ve genel tedavi prensiplerine
ayrılmıştır. İkinci bölümde ise farmakoloji yani ilaçbilime yer verilir. Organik hastalıkların anatomi-patolojik
bakımdan incelenmeleri üçüncü bölümde yer alır. Ateşli hastalıklar, iltihaplar, kaşıntılar, cerrahi ve kırıklar,
zehirlenmeler ile cilt hastalıkları Kanun’un dördüncü bölümünü kapsar. Son bölümde ise tedavi metotları ile
800’e yakın ilaç ve etkileri ele alınmıştır.
Ayrıca eserde, menenjitin bir beyin zarı iltihabı olduğu, yüz felçleri, meme kanserlerinde göğsün sağlam
dokuyu da iğne alacak şekilde geniş olarak çıkarılması, suların kaynatılarak veya filtreden girilerek içilmesi
gibi bugün dahi geçerli birçok fikirler vardır. Yine tarihte ilk defa tıp ve cerrahiyi iki ayrı disiplin olarak
değerlendiren İbn-i Sînâ’dır. Cerrahi tedavinin sağlıklı olarak yürütülmesi için de anatominin önemini
vurgulamıştır. Gözle de ilgilenmiş olan İbn-i Sînâ görme konusuna odaklanmış ve görmenin dıştan gelen
ışınlarla oluştuğunu söylemiştir. Ayrıca üst göz kapağının dışa dönmesi, sürekli beyaz renge veya kara
bakmaktan meydana gelen kar körlüğü gibi saha önce söz konusu edilmemiş hastalıklar hakkında da ayrıntılı
açıklamalarda bulunmuştur.
Kanun, modern tıbbın doğuşuna kadar Doğu ve Batı dillerinde yazılmış bütün tıp eserine kaynaklık
etmiştir. İlk defa 12. yüzyılda Cremonalı Gerard tarafından Latinceye tercüme edilmiş ve daha sonra, son baskısı
1658’de olmak üzere 15. ve 16. yüzyıllarda olmak üzere 30’un üzerinde basılmıştır. Ayrıca 15. yüzyılda
İbraniceye çevrilmiş, 16. yüzyılda da Roma’da Arapça olarak basılmıştır ve tıp okullarında el kitabı olarak
kullanılmıştır.
İslam Dünyası’nda tıp çalışmalarında hastaneler önemli bir yer tutar. Hastaneler çok daha önce
kurulmasına karşı İslam Dünyası’nda gelişmelerini sürdürmüş batıdaki benzerlerine örnek oluşturmuştur. İlk
hastaneler Anadolu’da aşağı yukarı Milattan Önce 5. yüzyıl civarında kurulmuş olan asklepionlardır. Bunlar
genellikle Batı Anadolu’da bulunmaktaydı ve hastalıkların tedavisinde banyo, uyku, müzik ve istirahat gibi
teknikler kullanılmaktaydı. Bu yapılar daha çok dinlenme evi mahiyetindeydi ve tedaviden sorumlu olanlar din
adamlarıydı.
59

