Page 55 - Layout 1
P. 55
tarih çevresi
birbirlerine karışmadığını gözlemler. Böylece ortaya çıkan görüntünün aslının tersi olduğunu fark eden Heysem,
ışığın girdiği deliği daha küçük hale getirdiğinde, görüntünün daha da netleştiğini görür. Onun bu deneysel
sonuçları, fotoğraf makinesindeki karanlık odanın keşfine giden yolu açmıştır. Arapça Beytü’l-Mazlum,
Latinceye “kamera obskura” yani” karanlık oda” olarak çevrildiğinden, bugün de kullanılan kamera kavramı
onun sayesinde yerleşmiştir.
İslam Dünyası’nda Kimya
Diğer bilimsel çalışmalarda olduğu gibi Türk-İslâm Dünyası’ndaki kimya çalışmaları da yoğun bir
şekilde modern kimya çalışmalarını geliştirmiştir. İslâm Dünyası’nda kimya çalışmaları Antik Yunanlı
kimyacıların çalışmalarından etki almış ve Antik Yunan’da ortaya çıkan Yapısal Dönüşüm Kuramı kabul
edilmiştir. Buna göre doğadaki bütün metaller kükürt-cıva bileşiminden oluşur. O halde istenilen metali elde
etmek mümkündür. Öyleyse altın ve gümüş gibi değerli metaller daha az kıymetli metallerden elde edilebilir.
Yine aynı düşünce içerisinde “el-İksir” yani mükemmel maddeyi bulmak da Müslüman simyacıların
amaçlarından biri haline gelmiştir. Mükemmele en yakın metal de altın olarak kabul edilmiş ve bu yüzden de
genellikle bu tür çalışmalarda altın kullanılmış ve altın elde edilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla bu çalışmalar
daha çok simya başlığı altında ele alınmakta ve değerlendirilmektedir.
Simya, ortaya çıkışından itibaren hem kozmoloji bilimine ve hem de geleneksel tıbba destek olmuştur.
Aynı zaman da insan ruhu ve bedeni üzerine odaklanan gizil bir bilim ve maddelerin dönüştürülmesi sanatı
olarak da görülmüştür. Simyacı maddelere belli bir yönelim ile bakar, hem insanın içsel deneyimleri ile ilgilenir
hem de maddelerle deneyler yapar. Amacı insanı ve maddeyi mükemmelliğe döndürmektir.
Böylece simya, bir yandan Sufiliğe ve İranlı Şeyhîler gibi diğer Batıni okullara bağlı olan ruhani bir
alan iken diğer yandan da zanaatlar ve loncalara bağlı olan sembolik bir madde bilimi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
İslâm Dünyası’nda simyayı benimseyenlerle benimsemeyenler arasında tartışmalar da olmuş ve bu
tartışmalar kimyayı olumlu bir şekilde etkilemiştir. Zira bu tartışmalar sırasında taraflar görüşlerinin
doğruluğunu kanıtlamak için deneyler yapmış ve bu yolla da deneysel bilginin artmasında önemli rol
oynamışlardır.
Kimya biliminin ilk tohumları da İslâm Dünyası’nda atılmıştır. İslâm Dünyası’nın ilk simyacısı 8.
yüzyılda yaşayan Hâlid ibn Yezid’dir. Halid’den sonra İslâm Dünyası’nda simya çalışmalarına yön veren iki
önemli isim olmuştur. Her ikisi de 9. yüzyılda yaşayan bu iki bilim adamından biri Cafer Sadık diğeri de onun
öğrencisi Câbir ibn Hayyân’dır.
54

