Page 53 - Layout 1
P. 53
tarih çevresi
bazı tedbirler getirmişti. Buna göre nesne fırlatıldığında, kuvvet ortama aktarılmaktadır. Ortama aktarılan bu
kuvvet fırlatıcıyla bağı kesildikten sonra da nesneyi bir süre hareket ettirmektedir.
Bu biraz aceleye getirilmiş çözüm önerisi problemi yeterince çözümleyemediği gibi, ek sorunlara da
yol açmıştır. Örneğin nesneler neden bir süre sonra durmaktadır? Aristoteles’e göre bunun nedeni havanın veya
ortamın direncidir. Eğer bu gerekçe doğruysa o zaman ortam veya hava hem cismi durduran hem de hareket
ettiren olmaktadır ki, bu açıkça bir çelişkidir.
İslâm Dünyası’nda da ana çizgileriyle benimsenen bu açıklama modeli, Batı’da Avicenna olarak tanınan
İbn Sînâ’nın dikkatinden kaçmamış ve yukarıda değinilen eksiklik ve yetersizlikleri giderecek bir şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
İbn Sînâ’ya göre, bir nesne fırlatıldığında, fırlatıcıyla fiziksel bağı ortadan kalktıktan sonra bir süre
daha yol almasının nedeni ortama aktarılan kuvvet değil, nesneye kazandırılan hareket etme isteğidir. Böylece
İbn Sînâ, hareket ettirici kuvvetin nesneye kazandırıldığı veya depolandığı yeni bir anlayış geliştirir. “Kasrî
meyil” adını verdiği bu hareket etme isteği ona göre nesnenin özelliğine göre farklılık göstermektedir. Ağır
nesneler daha fazla kasrî meyil kazanmaktadırlar. Zira mantar ve taş parçasını aynı anda fırlattığımızda taş daha
uzağa düşer.
Kazanılan kasrî meyil ona göre süreklilik de taşır. Eğer ortam dirençsiz ise hareket tükenmez ve adeta
sonsuza kadar devam eder. Bu olağanüstü bir öngörüdür. Böylece İbn Sînâ, 18. yüzyıl fiziğinin ancak
temellendirebildiği bir ilkenin yani eylemsizlik ilkesinin temellerini atmıştır.
İbn Sînâ’nın modern fiziğin temel kavramlarını öngörmesi yalnızca bununla sınırlı değildir. Ağır
nesneler daha fazla kasrî meyil kazanıyorlarsa yani kasrî meyil ağırlıkla ilişkili ise kasrî meyili ağırlık ve hızın
çarpımı olarak tanımlayabiliriz. Burada ağırlık yerine modern fiziğin kütle kavramı konulursa kasrî meyil, kütle
ve hızın çarpımı olur. Bu da modern fiziğin momentum anlatımından başka bir şey değildir.
İbn Sînâ’nın bu kasrî meyil kuramı daha sonra Batı Dünyası’na girmiş ve kasrî meyil, “hız eğilimi”
olarak çevrilerek 13. yüzyılda Peter Olivi’nin yazılarında yer almıştır. Bu ifade şekli daha sonra da 14. yüzyılın
ünlü bilim adamlarından John Buridan tarafından etkileyici itim gücü şekline çevrilerek, modern fiziğin
momentiyle aynı olan kütle ve hızın çarpımı olarak tanımlanmıştır. Böylece Buridan, fırlatılan nesneye aktarılan
bu etkileyici itim gücünün ya da Latince deyimiyle “impetus”un, atılan nesnenin kütlesi ve hızı ile doğru orantılı
olduğunu ileri sürmüştür. Buridan’a göre, impetus aynı zamanda yarı-kalıcı bir niteliktir. Dolayısıyla nesne bir
kez devinime başlayınca, engellenene kadar devinimini sürdürecektir. Buridan’ın tamamen İbn Sînâ’nın
etkisinde kaldığı açıktır.
52

