Page 18 - Layout 1
P. 18

tarih çevresi

         ortaya çıkan ve fırlatılma olarak adlandırdığım hareket, düzgün doğrusal ve yatay olan bir hareket ile
         dikey ve sabit ivmeli olan bir hareketin bileşimidir.”39

         Bilindiği üzere, ideal ortamda yatay olarak fırlatılan bir nesne doğrusal bir çizgide hareketini sürdürür.
Ancak nesne fırlatıldığı andan itibaren Yer’in çekim etkisine maruz kaldığından düzgün doğrusal ilerlemesini
kesintisiz sürdüremez ve yere doğru eğilmeye başlar, ta ki düşene kadar. Bu hareket düzgün doğrusal hareket
ile sabit ivmeli hareketin birleşiminden oluşan bir harekettir ve fırlatılma hareketi olarak adlandırılmaktadır.
Alıntılanan metinde Galileo’nun bu hareket hakkında yeterince bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Zira metnin
devamında bu şekilde hareket eden nesnenin çizdiği yörüngenin parabol olduğunu da belirtmektedir. Galileo’ya
göre fırlatılan nesnelerin çizdiği yolun parabol olmasının nedeni, fırlatılmanın yarattığı yatay hareketin yere
doğru düzgün hızlanan düşüşüyle birleşmesidir.

         Sonuç

         Galileo’nun üç temel eserine dayanarak yaptığımız değerlendirmelerin ortaya çıkardığı sonuç hakkında
şunları söylemek mümkün gözükmektedir. Galileo’nun öncelikli hedefi ne Kilisenin yerleşik yapısına müdahale
etmek ne de farklı tarzda geliştirilmiş doğa ve evren tasarımına savaş açmaktır. Onun bütün amacı her ne ise o
olmak olan, bir doğayı betimlemek ve bu doğada gerçekleşen oluş ve bozuluşu, matematik bağıntılarla
açıklayabilmektir. Bunu önemli ölçüde başardığı da açıkça ortadadır. Nitekim hareket ile nesnenin doğası
arasında koşutluk kuran anlayışı ortadan kaldırdığı gibi, hareketi bütünüyle nicel bir değişim olarak
betimleyebilmeyi başararak modern mekaniğin temellerini oluşturabilmiştir.

         Bir diğer önemli başarısı da hareketi nitelendirirken Aristoteles’in, “hareket ilkesini taşımayan her
nesne dış bir nedenden dolayı hareket eder” yargısında göndermede bulunduğu doğası gereği hareket etmeyen
nesnelerde durağanlığı doğal nitelik olarak kabul eden anlayışının yerine her tür değişimin aslında hareketten
kaynaklandığını ve hareketin veya daha genel ifadesiyle değişimin esas olduğunu, bu yüzden durağanlık diye
gösterilen “halin” de aslında bir hareket “hali” olduğunu ileri sürerek, durağanlığı “sonsuz yavaşlık kertesi”40
olarak betimlemesidir. Bu belirlemesiyle hareketin ve durağanlığın sadece nesnenin belirli bir andaki durumu”
olarak betimleyen bu yargısıyla Galileo, Yer’in ille de durağan ve sistemin merkezinde bulunmasını gerekli ve
şart koşan yerleşik fizik anlayışını ciddi ölçüde geriletmiştir. Bu bağlamda Aristotelesçi hareket anlayışı büyük
bir darbe yemiş, Kopernik’in önerdiği evren tasarımı ise büyük bir destek kazanmıştır.

         Galileo’nun hareket ile durağanlığı aynılaştıran bu yaklaşımı, aynı zamanda hareketin bileşenlerinden
biri olan “kuvvet” kavramına da yeni bir statü kazandırmıştır. Yerleşik fizik anlayışa ve dinamiksel yaklaşıma
göre hareketin faili olan kuvvete artık yeni yaklaşımda, yani kinematiksel yaklaşımda hareketteki değişimin

39 Galileo, Dialogues Concerning Two New Sciences, s. 244-245.
40 Westfall, 1994, s. 23.

                                                               17
   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23