Page 92 - Layout 1
P. 92

tarih çevresi

sağlık hizmetlerinde çalışan personele daha fazla bir ücret rejimi uygulanarak, personelin hükümet tabiplikleri
ve koruyucu hizmet birimlerinde çalışmaları teşvik edilmiştir.

       ATATÜRK SONRASI DÖNEMDEN 2000’LI YILLARA GELİŞİM

       Dr. Behçet Uz’un Bakanlığı sırasında, 1946-1947 yıllarında hazırlanan ve Yüksek Sağlık Şurası’nın
onayından geçen on yıllık Milli Sağlık Planı’na göre yaklaşık 20.000 nüfusa hizmet verecek Sağlık Merkezleri
tasarlanmıştır.On hasta yatağının bulunacağı bu merkezlerde, iki hekim, on bir hekim dışı sağlık personelinin
görev yapması, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin entegre edilmesi öngörülmüşse de bu plan
uygulamaya tam olarak konulamamış ve sağlık merkezleri ilçelerden öteye gidememiştir. İlçe merkezlerine
kurulan sağlık merkezleri daha sonra 10-25 yataklı tedavi merkezlerine dönüştürülerek açılmaya başlanmış
ve belirlenen amaçtan sapılmıştır (Tengilimoğlu ve Çıtak, 2003: 63).

       1950-1960 döneminde hasta tedavisinin bir devlet hizmeti olarak kabul görmesi, hasta tedavi hizmet
standardının yükseltilmesi, her il halkına eşit olanak sağlanması, tedavi ve koruyucu hizmetlerin bir arada
yürütülmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır. 1952 yılında işçilere sağlık hizmeti vermeye başlayan bu kurumun,
finansmanın yanı sıra sağlık örgütü, hastane kurma, işletme ve personel atama yetkilerine sahip olması
sağlanmıştır. 1954’te çıkartılan özel bir kanun ile özel idare, belediye ve vakıf hastanelerinin Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı’na devredilmesi öngörülmüş, Sosyal Sigortalar Kurumu ve iktisadi devlet kuruluşları da hastane
işletmeye başlamışlardır (Seçim, 1985: 144).

       1960 yılına gelindiğinde, ülkede hekim sayısı 9.826, hemşire ve yardımcı hemşire sayısı 2.420, ebe ve
köy ebesi sayısı 3.126 olmuştur. Ülkede sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için Sağlık Bakanlığı’na önerilerde
bulunmak üzere yabancı uzmanlar davet edilmiştir.

       1980’li yıllardan itibaren, ülkede sağlık sistemlerini de etkileyen daha liberal politikalara geçilmiştir.
Yeni anayasa ile (1982 Anayasası) sağlık hizmetlerinde devletin icracı olmaktan çok, düzenleyici ve denetleyici
bir pozisyon alması kararlaştırılmıştır. Böylece sağlık hizmetlerinde devletin daha geri plana çekilmesi ve özel
sektörün teşvik edilmesi planlanmıştır. İlerleyen yıllarda yürürlüğe konulan sağlık mevzuatında ve hazırlanan
kalkınma planlarında devlet, sağlık kurumlarının işletmelere dönüştürülmesini, sözleşmeli personel
çalıştırılmasını ve sağlık giderlerinin Genel Sağlık Sigortası ile karşılanmasını amaçlamıştır. Bu amaca hizmet
etmesi amacıyla devlet, yoksul halka karşılıksız sigorta (Yeşil kart) uygulaması bile yapmıştır. Bu durum 90’lı
yıllarda Dünya Bankası destekli projelerde de kendini göstermektedir. Ancak, yine de ülkemizin en büyük
sağlık hizmeti sunucusu devlettir.

       1990’lardan itibaren gündeme gelen diğer bir konu da sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi
uygulamasına

       Bilgi ve becerili, yüksek motivasyonlu sağlık çalışanı

       Sistemi destekleyecek eğitim ve bilim kurumları

       Nitelikli ve etkili sağlık hizmetleri için kalite ve alternatif bir uygulama olan aile hekimliği sistemidir.
Bu dönemde yürütülen “Sağlık Reformu” çalışmalarının ana bileşenleri şunlardır:

       Genel Sağlık Sigortasına geçilmesi,

                                                               90
   87   88   89   90   91   92   93   94   95   96   97