Page 8 - Layout 1
P. 8

tarih çevresi

Kehhâller, cerrahlarla benzer şekilde ehl-i hiref teşkilatına mensup bulunmuşlardır. Hastanelerde çoğunlukla
bir ya da iki kehhâl görev yapmıştır. Usta-çırak sistemiyle yetişen bu hekimler, umumiyetle pratik tedavi yön-
temlerine başvurmuş; lakin tabiplere kıyasla daha düşük ücretlerle çalışmışlardır. Bu grubun meslekî
hiyerarşisinde en üstte yer alan kişiye “ser kehhâl” ünvanı verilmiştir21.

       5. Eczacı
       Eczacılar, halkın doğrudan ilaç ihtiyacını karşılayan ve reçeteleri hazırlayan önemli sağlık çalışanları
olmuştur. Osmanlı’da eczacı terimi geç dönemde kullanılmaya başlanmış, öncesinde şerbetyan, saydelâniyan,
uşşaban gibi isimlerin tercih edildiği, XVII. yüzyıldan itibaren ise ispançiyar adının yaygınlaştığı tespit
edilmiştir. Ekseriyetle hekim gözetiminde ve usta-çırak yöntemiyle yetiştirilen eczacılardan, tıbbî bitkiler ve
ilaç yapımı konusunda derin bilgi sahibi olmaları beklenmiştir22. Osmanlı’da tıp ve eczacılık faaliyetlerinin
umumiyetle iç içe yürütüldüğü; hekimlerin reçetelerini çoğunlukla attarlara ya da eczacılara hazırlattığı ve bazı
durumlarda ilaçları kendilerinin ürettiği anlaşılmıştır. Buna karşılık eczacılığın darüşşifalara bağlı eczaneler ile
bağımsız dükkânlar olmak üzere iki temel yapıda sürdürüldüğü görülmüştür23. Eczacı dükkânlarının, hekimlerin
yakınında konumlandırılması yaygın bir uygulama olmuş; zira hekim onayı olmadan ilaç verilmediği ve ecza-
cıların hazırladıkları ilaçların üzerine tarih ve terkibin adını yazmakla yükümlü tutulduğu kayda geçmiştir24.

       6. Ebe
       Osmanlı’da ebeler; Saray-ı Hümayun ebeleri, kibar ebeleri ve ahad-ı nâs (halk) ebeleri olmak üzere üç
gruba ayrılmıştır. Doğumlara çağırıldıklarında, meslekî bilginin usta-çırak yöntemiyle kuşaktan kuşağa akta-
rılmasını sağlamak amacıyla genellikle yanlarında kızlarını, gelinlerini ya da yakın akrabalarından birini gö-
türmüşlerdir. Çünkü ebelik hem toplumsal hem de meslekî açıdan itibar meselesi olarak görülmüş; bu nedenle
mesleğin sürekliliği ve saygınlığı büyük önem taşımıştır25.

       7. Halk Hekimi
       Anadolu’da halk hekimi olarak anılan kişiler, hekime erişimin sınırlı olduğu dönem ve bölgelerde, gele-
neksel bilgi ve inançlara dayalı yöntemlerle hastaları iyileştirme görevini üstlenmişlerdir. Bu hekimler genellikle
tıbbî bir eğitim almamış olsalar da, kuşaktan kuşağa aktarılan deneyimlerle ve yerel uygulamalarla geniş bir
sağaltım repertuvarına sahip olmuşlardır. Halk hekimleri, yalnızca bitkisel ilaçlarla değil; hayvansal ve madensel
malzemelerle, cerrahî müdahalelerle, kan alma, dağlama gibi tekniklerle ve çeşitli dinsel/büyüsel pratiklerle
de hastalıkları tedavi etmeye çalışmışlardır26. Türbe ve yatır ziyaretleri, su kaynaklarında yapılan arınma ritüel-
leri, ocak geleneğine bağlı uygulamalar da bu sürecin parçası olmuştur27. Bazı halk hekimleri, tıp yazmalarına
ulaşarak bilgi birikimlerini artırmış; ancak çoğu doğrudan halktan edindikleri deneyimlerle hareket etmiştir.
Baş ağrısından romatizmaya, göz iltihabından doğum güçlüğüne kadar birçok rahatsızlıkta başvurulan bu kişiler,
özellikle kırsal bölgelerde modern tıbbın yokluğunu doldurmuş, toplumsal hafızada şifa veren figürler olarak

21 Sarı, “Tıp Eğitimi”, s. 159; Akdeniz, Hekim ve Deontoloji, s. 42-43.
22 Osman Şevki Uludağ, Osmanlı Tababeti, İstanbul 1931, s. 57; Arif Bilgin, “Osmanlı Döneminde İlaç Yapımında Kullanılan Tıbbi
Bitkiler”, Osmanlılarda Sağlık, C. I, (ed. Çoşkun Yılmaz - Necdet Yılmaz).
23 Gürkan Gümüşatam, “Eski Anadolu Türkçesinde Eczacılık Terimleri ve Bu Terimlerin Tıp, Botanik, Zooloji, Madencilik, Kimya
Terimleriyle İlişkileri”, Turkish Studies, Volume 5/2, 2010, s. 1037; Yağmur Say, “Türk Tıp Kurumları”, Türkler, C. XI, Ankara 2002,
s. 332.
24 Turhan Baytop, “Eczacılık”, TDVİA, C. X, İstanbul 1994, s. 387; Say, “Tıp Kurumları”, s. 334.
25 Kazım Arısan, “Geçen Yüzyılda İstanbul’da Ebeler ve Doğum”, I. Türk Tıp Tarihi Kongresi, İstanbul 17-19 Şubat 1988, Ankara
1992. s. 253.
26 Şaban Doğan, “XIV.-XV. Yüzyıl Türkçe Tıp Metinlerinde Halk Hekimliği İzleri”, Milli Folklor, S. 89, 2011, s. 121-123.
27 Hastalıkları olağanüstü yöntemlerle tedavi etme gücünde olduğuna inanılan kişilere veya ailelere “ocak” veya ocaklı denirdi. Ana-
dolu’da çeşitli hastalıklara bakan çeşitli ocaklar bulunmaktadır. Örneğin sarılık ocağı, kurşun dökme ocağı, siğil ocağı ve bademcik
ocağı bunlardandır. İrgil, “Halk Hekimliği”, s. 7-10; Santur, “Geleneksel Uygulamalar”, s. 81.

                                                                6
   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13