Page 12 - Layout 1
P. 12
tarih çevresi
b. Karacaahmed Cüzzamhânesi
Üsküdar’da bulunan ve halk arasında Miskinler Tekkesi olarak da bilinen bu cüzzamhâne, Yavuz Sultan
Selim tarafından 1514’te inşa ettirilmiştir. Bu kurumda, bekar hastalara tek kişilik odalar, aile fertlerine ise
ikişer odalı alanlar tahsis edilmiştir. Her ne kadar barınma düzeni medenî duruma göre farklılık gösterse de te-
davi süreçleri böyle bir ayrım gözetmeksizin yürütülmüştür. Cüzzamın toplumda yarattığı korku nedeniyle,
şehir merkezinde hastalığa rastlandığında, zengin-fakir ayrımı yapılmaksızın hastalar derhâl bu kurumlara sevk
edilmiştir51.
3. Bimârhâneler
Osmanlı’da mecnun, meczup ve divane gibi ruhsal farklılıklar gösteren bireyler, genellikle toplumsal
yaşamdan dışlanmamış; aksine, varlıkları yaşamın doğal ve zenginleştirici bir parçası olarak kabul edilmiştir.
Meczupluğun tahammül sınırlarını aşarak bireyin ve çevresinin zarar görmesine neden olduğu durumlarda ise,
bu kişiler tedavi ya da korunma amacıyla bimârhânelere sevk edilmiştir52. Bu kurumlar erken dönem Osmanlı
sağlık sisteminde ruh sağlığı hizmetlerinin kurumsallaştığı önemli yapılar olarak dikkat çekmektedir.
a. Manisa Hafsa Sultan Bimârhânesi
Kanuni Sultan Süleyman tarafından annesi Hafsa Sultan adına Manisa’da 1522 yılında inşasına başlanan
ve 1539 yılında tamamlanan cami, imaret, hamam, medrese, tabhâne, zaviye ve sıbyan mektebi gibi yapıları
içeren çok yönlü külliyenin bir parçasını teşkil etmektedir. Bu mimarî kompleksin bünyesindeki bimârhâne,
uzun yılllar tam teşekküllü bir sağlık kurumu olarak halkın hizmetinde bulunmuş; dönemin zihnî ve bedensel
sağlık hizmetlerinin kurumsallaştığı önemli bir yapı olarak dikkat çekmiştir53.
b. Toptaşı veya Atıkvalide Bimârhânesi
Üsküdar’da yer alan bu bimârhâne, Sultan II. Selim’in eşi ve Sultan III. Murad’ın annesi olan Nurbanu
Sultan tarafından, kendi ismini taşıyan semtte inşa ettirilmiştir. 1577 yılında başlanan inşaat, 1583 yılında
tamamlanmıştır. Yapı; cami, dârülhadis, dârülkurra, imaret, dârüşşifa ve misafirhâne veya tabhâne gibi bölüm-
lerden oluşan külliyeye entegre edilmiştir54.
Sonuç
İnsanlık tarihi boyunca sağlık sorunları, bireylerin yaşamını doğrudan etkileyen temel meselelerden biri
olmuş ve bu durum, tıbbın ortaya çıkışını ve zamanla sistematik bir bilim dalı olarak gelişmesini sağlamıştır.
Osmanlı Devleti de bu süreci, Selçuklu mirasını devralarak ve üzerine yenilerini ekleyerek sağlık alanında ku-
rumsal ve kapsamlı bir yapıya dönüştürmüştür. Bu sistem içinde dârüşşifalar, hastalıklarla mücadelede kurumsal
yaklaşımın en somut örnekleri olarak öne çıkmıştır. Osmanlı sağlık sisteminin temel aktörleri arasında hekimler,
eczacılar, kehhâller ve cerrahlar yer almış; hekimbaşılık makamı ise bu yapının merkezinde bulunarak meslekî
yetkinlik ve icazet süreçlerini denetlemiştir. Bu disiplin ve denetim mekanizması, ehliyetsiz kişilerin meslekî
faaliyette bulunmasını engellemiş; sistemin hem kalitesini hem de güvenirliliğini sağlamıştır. İlginçtir ki sağlık
çalışanlarının seçimi ve hizmet anlayışında dini ayrım gözetilmemiş; hoşgörü, anlayış ve hasta odaklı yaklaşım
ön planda tutulmuştur. Bununla birlikte dönemin sınırlı iletişim ve ulaşım imkânları, kırsal bölgelerde halk he-
51 Şahin Aksoy, Tıp Tarihi Ders Notları, Harran Üniversitesi, Şanlıurfa 2010, s. 65; Şehsuvaroğlu, Sağlık Hayatımız, s. 63; Say, “ Tıp
Kurumları”, s. 331; Ünver - Şehsuvaroğlu, Cüzam Tarihi, s. 6.
52 Hayrettin Kara, “Osmanlı’nın Mahalle Sakinleri Mecnunlar, Deliler ve Ölüler”, Osmanlılarda Sağlık, C. I, (ed. Çoşkun Yılmaz -
Necdet Yılmaz), İstanbul 2006, s. 197.
53 Mehmet Alkan, “Manisa’da Hafsa Sultan Dârüşşifası (Bîmarhanesi), Turkish Studies, Ankara 2014, s. 19-31; Aksoy, Tıp Tarihi, s.
65.
54 Nil Sarı, “Toptaşı Nurbanu Valide Sultan Dârüşşifası”, I. Türk Tıp Tarihi Kongresi, İstanbul 17-18 Şubat 1998, Ankara 1992, s. 169;
Kahya – Demirhan Erdemir, Sağlık Kurumları, s. 154.
10

