Page 11 - Layout 1
P. 11
tarih çevresi
yıllarında turistik amaçlı restore edilmek istenmiş; ancak yerel halkın tepkisi üzerine bu düşünceden
vazgeçilmiştir. 1976 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilen yapı, günümüzde Haseki Eğitim Merkezi
olarak kullanılmaktadır45.
e. Süleymaniye Dârüşşifası
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilen Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası
olan dârüşşifa, çok amaçlı bir sosyal ve eğitim kompleksi içinde yer almaktadır46. Bu yapıyı diğer Osmanlı
dârüşşifalarından ayıran en önemli özelliklerden biri, bünyesinde bir asabiye (nöroloji) servisinin bulunması
ve burada hastalara musikiyle tedavi uygulanmasıdır. O dönemde İslam tıbbında yaygın olarak kullanılan bu
yöntem, Avrupa’da ancak iki yüzyıl sonra bilimsel çevrelerce kabul görmüştür. Ayrıca külliyenin kapsamlı
yapısı sayesinde, içinde Dârü’l-akâkir (Droglar evi) adıyla anılan bir ilaç hammaddesi deposu yer almaktadır47.
f. Sultan Ahmed Dârüşşifası
Sultan I. Ahmed tarafından 1609 yılında inşası başlatılan ve Sedefkar Mehmed Ağa’nın mimarlığında
tamamlanan Sultan Ahmed Külliyesi’nin bir parçası olan dârüşşifa, klasik dönem Osmanlı mimarisinin son
büyük örneklerinden biridir. Cami, imaret, medrese, tabhâne, dârüşşifa, sıbyan mektebi, sebil ve tekke gibi pek
çok yapıyı içeren bu geniş külliye içerisinde yer alan dârüşşifanın, ne zamana kadar aktif olarak sağlık hizmeti
sunduğu kesin olarak bilinmemektedir48.
2. Cüzzamhâneler
Osmanlı Devleti, bulaşıcı ve kronik hastalıklarla mücadelede kurumsal çözümler üretmiş; bu çabaların
bir parçası olarak cüzzamhâneleri hem tedavi amacıyla hem de hastalığın yayılmasını engellemek için inşa
etmiştir. Cüzzamın, toplumsal izolasyon gerektiren doğası nedeniyle bu kurumlar, yalnızca sağlık politikalarının
değil, aynı zamanda sosyal kontrol mekanizmalarının da bir parçası hâline gelmiştir. Cüzzamhâne bulunmayan
yerleşimlerde ise kentin dış mahallerinden biri hastaların tecridine ayrılmış ve bu mekânlar genellikle Miskinler
Tekkesi olarak adlandırılmıştır49. Cüzzamhânelerin mevcudiyeti, Osmanlı topraklarında cüzzamın bilinen ve
önlenmeye çalışılan bir hastalık olduğunu ortaya koymaktadır. Lakin söz konusu yapıların yalnızca belirli böl-
gelerde tesis edilebilmiş olması, devletin her yerde yeterli sağlık altapısı oluşturamadığını ve bu alandaki hiz-
metlerin yaygınlaştırılamadığını düşündürmektedir.
a. Edirne Cüzzamhânesi
Osmanlı’nın inşa ettiği ilk cüzzamhâne önreklerinden biri olan Edirne Cüzzamhânesi, Sultan II. Murad
döneminde, kentin Kirişhane bölgesinde, günümüzde Miskinler Tekkesi olarak bilinen alanda kurulmuştur. Yapı
yalnızca Osmanlı sağlık tarihinde değil, Avrupa ölçeğinde de ilklerden biri olması bakımından önem
taşımaktadır. 1627 yılında hâlen halkın kullanımına açık olduğu bilinmekle birlikte, hangi tarihte kullanıma
kapatıldığına dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır50.
45 Cantay, Osmanlı Darüşşifaları, s. 87; Uludağ, Türk Hekimliği, s. 88-90; Kahya -.Erdemir, Tıp ve Sağlık, s. 143; Gül, “Sultan Dârüş-
şifaları”, s. 279-280; Evliya Çelebi, dârüşşifanın Avret Pazarı yakınlarında bulunduğunu; ayrıca tarif edilemeyecek kadar güzel ve mü-
kemmel olduğunu aktarmıştır. Evliya Çelebi Seyehatnamesi, s. 244.
46 Yasin Yılmaz, “Süleymaniye Dârüşşifası ve Tıp Medresesi”, Osmanlılarda Sağlık, C. I, (ed. Çoşkun Yılmaz - Necdet Yılmaz), İstanbul
2006, s. 285-286; Uludağ, Türk Hekimliği, s. 84; Kahya – Demirhan Erdemir, Sağlık Kurumları, s. 153. Evliya Çelebi, Evliya Çelebi
Seyahatnamesi, s. 244.
47 Kahya – Demirhan Erdemir, Sağlık Kurumları, s. 153; Uludağ, Türk Hekimliği, s. 85.
48 Gül, “Sultan Dârüşşifaları”, s. 281; Kahya – Demirhan Erdemir, Sağlık Kurumları, s. 172.
49 Süheyl Ünver - Bedi N. Şehsuvaroğlu, Türkiyede Cüzam Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul 1961, s. 5.
50 Arslan Terzioğlu, “Türklerin Tarih Boyunca Dermatoloji ve Veneroloji Alanında Dünya Tıbbına Katkıları”, Türkler, C. XI, Ankara
2002, s. 351; Şehsuvaroğlu, Sağlık Hayatımız, s. 22; Kahya – Demirhan Erdemir, Sağlık Kurumları, s. 115.
9

