Page 7 - Layout 1
P. 7

tarih çevresi

mensuplarının sağlıklarını korumak ve gerekli tedbirleri almakla vazifeli hekimbaşının görev alanı yalnızca
sarayla sınırlı kalmamış; padişahın yemek zamanlarında yanında bulunmak ve onunla birlikte sefere çıkmak
da sorumlulukları arasında yer almıştır. Ayrıca devlet teşkilatındaki bütün tabip, cerrah ve kehhâllerin tayin,
azil ve maaş düzenlemeleri de hekimbaşıların yükümlülüğüne verilmiş; lakin son karar merci padişah olmuştur.
Bu kapsamda hekimbaşı, taleplerini bir yazı ile defterdara iletmiş, defterdar da padişaha arz etmiştir12.

       3. Cerrah
       Cerrah kelimesi, Arapça cerh kökünden türetilmiş olup yaraları tedavi eden ve cerrahî müdahalelerde
bulunan kişiler için kullanılmıştır. Osmanlı toplumunda tabipliğe kıyasla daha az rağbet gören cerrahlık, maharet
ve tecrübe gerektiren bir meslek dalı olarak değerlendirilmiş; aynı zamanda büyük ölçüde el becerisine
dayanması sebebiyle bir sanat olarak kabul edilmiştir13. Buna karşın cerrahlar genellikle hekimlerin denetiminde
çalışan birer teknisyen olarak görev yapmışlardır. XIX. yüzyıla dek bu alanda örgün bir eğitim kurumu
bulunmadığından meslek, ya ehl-i hiref14 teşkilatına bağlı ustaların yanında çıraklıkla ya da babadan oğula
intikal yoluyla öğrenilmiştir15. Bu alanda yetişen bazı cerrahlar Cerrahnâme adı verilen eserlerle meslekî bil-
gilerini yazıya dökmüştür. Cerrahlar; dârüşşifalar, saraylar, ordu ve özel muayenehanelerde görev yaparak yara
ve çıban tedavisi, fıtık operasyonları, diş çekimi, kan alımı, sünnet, kırık ve çıkıkların müdahalesi gibi uygula-
malarda bulunmuşlardır16. Saray ve ordu cerrahları, yalnızca tedavi değil; aynı zamanda yeniçeri adaylarının
muayenesi ve sünneti gibi görevleri de üstlenmişlerdir. Mesleğinde başarılı olan cerrahlar sercerrâhîn-i hâssa
veya cerrahbaşı ünvanıyla terfi ettirilmiş; özellikle savaş hizmetlerinde bulunanlar mükâfatlandırılmıştır17. Ne
var ki cerrahlık uygulamaları denetime tabi tutulmuş; başarılı müdahaleler ödüllendirilirken hatalı işlemler de
yargı sürecine taşınabilmiştir18.

       4. Kehhâl
       Osmanlı sağlık teşkilatında kehhâl terimi, göz hastalıklarının teşhis ve tedavisiyle uzman düzeyde ilgi-
lenen hekimleri tanımlamak için kullanılmıştır. Bu alanda uzmanlaşmış kehhâller, tıpkı tabip ve cerrahlar gibi
ihtisas sahibi bir grup olarak kabul edilmiştir19. Göz hastalıklarının tedavisinde ilaçların yanı sıra küçük cerrahî
müdahaleler de uygulandığından, kehhâllik el mahareti gerektiren bir sanat olarak değerlendirilmiştir. Ancak
hatalı müdahalelerin körlükle sonuçlanabilmesi, bu mesleği ciddî riskler taşıyan bir uğraş hâline getirmiştir20.

12 Nil Sarı, “Osmanlı Darüşşifalarında Tayin Bürokrasisisi”, Geçmişten Günümüze İstanbul’da Sağlık Kongre Bildiri Kitabı, (ed. Ayşegül
Demirhan Erdemir - İbrahim Başoğlu vd.), İstanbul 2010, s. 18; Erhan Afyoncu,“Osmanlı Hekimbaşıları ve Hassa Hekimleri”, Osman-
lılarda Sağlık, C. I, (ed. Coşkun Yılmaz - Necdet Yılmaz), 2006, s. 85; Nejat Göyünç, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Hekimbaşılık
ve Hekimler Hakkında Bazı Yeni Tesbitler”, İslam Araştırmaları Dergisi, S. 4, İstanbul 2000, s. 1 ; BOA, KK. d, nr. 239/291, s. 2; BOA,
KK. d, nr. 242/376, s. 4.
13 Mustafa Akkaya, “Üsküdar’da Bir Cerrah Ailesi: Üstad Cerrah Deniz, Eşi Cerrah Küpeli Kızı Saliha ve Oğlu Cerrah Mehmed Çelebi”,
History Studies, 2014, s. 1; Nil Akdeniz Sarı, “Osmanlılarda Tıphanenin Kuruluşuna Kadar Tıp Eğitimi”, Türk Dünyası Araştırmaları,
S. 22, İstanbul 1983, s. 159.
14 Sanat sahibi, esnaf demektir detaylı bilgi için bk. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. I, İstanbul
1983, s. 509.
15 Ali Haydar Bayat, Tıp Tarihi, İstanbul 2010, s. 297; Şehsuvaroğlu – Erdemir Demirhan vd., Tıp Tarihi, s. 53; Nil Sarı, “Cerrahlık”,
TDVİA, C. VII, İstanbul 1993 s. 423.
16 Nuran Yıldırım, 14.yy’dan Cumhuriyet’e Hastalıklar Hastaneler Kurumlar, İstanbul 2014, s. 18; Akkaya, “Cerrah Ailesi”, s. 2; Sarı,
“Cerrahlık”, s. 423.
17 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1988, s. 368; Akdeniz, Hekim ve Deontoloji, s. 38; Sarı, “Cer-
rahlık”, s. 423.
18 Nitekim İskender b. Abdullah adlı bir hasta, cerrah Usta Memi’nin kendisine verdiği ilaçların kan kusmasına yol açtığını belirterek
kadıya başvurmuştur. Bu türk örnekler, cerrahlığın sadece pratik değil, aynı zamanda hukuki sorumluluk taşıyan bir meslek olduğunu
göstermektedir. İstanbul Kadı Sicilleri: Üsküdar Mahkemesi 56 Numaralı Sicil (H. 990 - 991 / M. 1582 - 1583), (haz. Hilal Kazan –
Kenan Yıldız), İstanbul 2010, s. 193.
19 Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri, C. II, s. 237; Akdeniz, Hekim ve Deontoloji, s. 41.
20 Nil Sarı, “Osmanlı Darüşşifalarında Meslek Ahlakı”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. VIII, Ankara 1999, s. 506; İstanbul Kadı Sicilleri:
Bâb Mahkemesi 46 Numaralı Sicil (H. 1096 – 1097 / M. 1685 - 1686), (haz. Sabri Atay – Hüseyin Kılıç vd.), İstanbul 2010, s. 587.

                                                                5
   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12