Page 33 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 33
tarih çevresi
2.2. Fon İşletim Yöntemleri
Kuruluşu gerçekleştirilen vakfın sermayesi mütevelli tarafından işletilmekte ve elde edilen gelir vakfın
kuruluş amacına yönelik olarak vakfiyede öngörülen yerlere harcanmaktadır. Para vakıflarının sermayelerinin
işletilmesinde teorik olarak 3 yöntemden bahsedilebilir. Muamele-i şer’iyye, bidaa ve mudarebe. Ancak bunların
içinde en yaygın olarak kullanılan yöntemin muamele-i şer’iyye olduğu anlaşılmaktadır.
2.2.1. Muamele-i Şer’iyye (Bey’ul Iyne)
Riba’nın yasaklandığı ve alıp verenlerin şiddetle kınandığı, buna karşılık insanların karşılıksız borç
vermek istemedikleri bir iktisadi ortamda, özellikle kısa vadeli fon ihtiyacını karşılamak amacıyla icad edilmiş
bir borçlanma yöntemidir. Bu işlemde riba işleminin neticesine birkaç alt işleme başvurmak suretiyle dolaylı
olarak ulaşılmakta, böylece bir tarafın fon ihtiyacı karşılanırken, diğer taraf ta riba yasağı nedeniyle doğrudan
ulaşamadığı gelir elde etme hedefine dolaylı yoldan ulaşmaktadır (Özcan, 2003: 54). Mesela %20 ile 100 lira
borç almak isteyen kişi, borç para verecek olan kişinin malını bir yıl vadeli 120 liraya satın alır. Sonra o malı
aynı kişiye peşin 100 liraya satar. Böylece 100 lira almış 1 yıl vadeli 120 lira borçlanmış olur (Bayındır, 2007:
226).
Bu yöntemin meşruluğu konusu alimler arasında çok tartışılmıştır. Para vakıflarının bu yöntemi uygu-
laması bağlamında da özellikle 16. Yüzyılda önemli tartışmalar olmuştur. Tartışmaların önemli kısmı paranın
vakfedilip edilemeyeceği üzerinde yoğunlaşmış olmakla birlikte, paranın bu yöntemle borç verilmesi hususu
da tartışılmıştır. İbn-i Kemal, Ebusuud Efendi, Sofyalı Bali Efendi gibi alimler uygulamayı destekleyen tarafta
yer almışlardır. Hatta İbn-i Kemal bu işlemin riba’dan kaçış ve haramdan kurtuluşa vesile olduğu için güzel
göründüğünü belirtmekte, ancak taraflardan birine zarar veriyorsa, fetvada caiz görülse bile diyaneten caiz ol-
mayacağını belirtmektedir (Özcan, 2003: 55-56). Genel olarak bakıldığında Hanefiler ve Şafiler bu işlemi caiz
görmüşler, Maliki ve Hambeliler ise uygun bulmamışlardır (Döndüren, 1993: 326).
2.2.2. Bidaa
Vakıf paralar açısından bidaa, vakıf paranın Allah rızası için belli bir süre işletilerek elde edilen karın tamamen
vakfa verilmesi olarak ifade edilebilir (Döndüren, 1998: 65). Buna göre parayı işleten kişi bunu hayır amacıyla
yapmış olacaktır. Uygulamada kabul gören bir yöntem olmadığı anlaşılmaktadır (Özcan, 2003:75).
2.2.3. Mudarebe
Bir tarafın emek, diğer tarafın sermaye koyarak oluşturduğu kar ortaklığıdır. Kar, iki taraf arasında an-
laşılan oranda paylaşılır. Zarar durumunda sermaye sahibi zararı yüklenir, emek sahibi de emeği karşılığında
bir şey elde edemeyerek zarara uğramış olur. Bu ortaklık şeklinin istismara açık olması ve karşılıklı güven ol-
madan yürütülmesi mümkün olmadığından para vakıflarının işletilmesinde uygulama alanı bulamadığı görül-
mektedir (Özcan, 2003: 75). Ayrıca bu biçimde bir fon kullandırmanın proje bazlı finansman durumunda
uygulanmasının daha mümkün olduğunu belirtmek gerekir.
2.3. Fon ve Gelirlerin Kullanımı
Para vakıflarının temel amacı, yukarıda belirtilen yöntemlerle elde edilen gelirlerin toplumun ihtiyaç
duyduğu birçok hizmetlere sarfedilmesidir. Bu hizmetlerin başlıcaları; eğitim ve din hizmetlerinde çalışanların
maaşlarının ödenmesi, öğrencilere burs verilmesi ve çeşitli sosyal yardımların yapılması olarak belirtilebilir
(Koyunoğlu, 2008: 254). İlerleyen dönemlerde ise bu vakıfların işlevleri gittikçe genişlemiştir. Yeniçerilerin
orta sandıkları, esnaf sandıkları, mahalle ve köylerde kurulan avarız vakıfları (geliri daha çok köy ve mahalle
halkının başta vergiler olmak üzere ortak mükellefiyetlerinin karşılanması veya çeşitli ortak ihtiyaçlarının gi-
31

