Page 27 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 27
tarih çevresi
ğuna kaynaklık yapan Elmalılı Hamdi Yazır tefsirini esas alarak geleneksel anlayışı tanıtmayı yeterli bulduk.
Elmalılı Hoca’nın ribanın yasaklanmasıyla ilgili gerekçelerini bir finansçı gözüyle değerlendirdik. Sözü fazla
uzatmadan şunları söyleyebiliriz. Hocamız geleneksel anlayışın doğruluğu üzerinde hiçbir tereddüt taşımadığı
için belirttiği gerekçeleri de hiç tereddütsüz biçimde savunmaktadır. Ancak günümüzdeki faizsiz bankacılık
(katılım bankacılığı) uygulaması da göz önünde tutulduğunda bu gerekçelerin pek fazla anlam ifade etmemekte
olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu gerekçelerde ifade edilen olumsuzlukların çoğunu katılım bankacılığının
‘’murabaha’’ uygulaması için de ifade etmek mümkündür. Osmanlı devletinin neredeyse tüm süresi boyunca
uygulamada olan para vakıflarının bey-ul iyne uygulaması için ise bu yargıyı çok daha rahat ifade edebiliriz.
Özetle ifade etmek gerekirse Elmalılı Hoca’nın da başka birçok ulema ve ideoloğun yaptığı gibi meseleye ol-
guların ışığında değil, fıkhın pek tartışılmayan genel kabulü çerçevesinde yaklaştığını söyleyebiliriz. Nitekim
ifade ettiği son gerekçede ‘’ribanın (faizin) haramlığının esas sebebi nass ile sabit olmasıdır’’ diyerek, fıkhın o
günkü genel kabulünü tartışmasız nass olarak benimsediğini göstermektedir.
Ancak, 19. yy. sonundan itibaren bankacılık faizinin haram olan riba olarak görülmesine itiraz eden alim-
ler de görülmeye başlanmıştır. Bu alimler sorunu, şer’i hile yöntemleriyle çözdüğü düşünülen anlayışa ciddi
itirazlar geliştirmişlerdir.
Biz bu alimlerin görüşleri ışığında, çalışmamızda çözüme ilişkin olarak iki seçenek sunduk.
Birinci seçenek riba ve faiz konusunda ‘’cahiliye ribası’’nı esas almaya dayanıyor. Cahiliye ribası, borç
verme işleminin başlangıcında istenen makul fazlalığın değil, vadenin bitiminde borçlunun ödeme yapamayıp,
vadeyi uzatalım dediğinde istenen, hem de fahiş orandaki fazlalık olarak kabul ediliyor bu alimlerce. Dolayısıyla
bu görüşte olan ulema ve bilim adamları bankacılıktaki faizin riba olmadığını savunmaktalar.
İkinci seçenek ise riba ve faiz konusuna geleneksel bankacılığın işlevleri ışığında yaklaşılması görüşüne
dayanmaktadır. Bu görüş çerçevesinde burada, bankacılığın ulemanın görmezden geldiğini söyleyebileceğimiz
işlevleri üzerinde durduk. Metinde aktardığımız işlevler, bankaların hem tasarrufçulara, hem girişimcilere, hem
de ülke kalkınmasına çok ciddi katkılar sunan HİZMET İŞLETMELERİ olduğunu ortaya koymaktadır.
Günümüzdeki bankacılık uygulaması ile riba yasağının geldiği dönemdeki cahiliye ribası uygulaması
karşılaştırıldığında, bu iki işlem arasında; işleyiş, etkiler, kamu düzenleme, gözetim ve denetimi gibi hususlarda
ciddi farklılıklar olduğunu, dolayısıyla KIYAS yöntemini uygulamanın makul olmadığını düşünmekteyiz.
Belirtilen ciddi hizmetleri sunan bir kurumun, bu hizmetleri karşılıksız sunmasını beklemek anlamlı bir
tavır olamaz. Sonuç olarak bankalar bu hizmetlerine karşılık olarak kredi kullananlardan ‘’maliyet+kar’’ anla-
mında adı ‘’faiz’’ olan bir bedel almaktadır, kredi kullananlardan katılım bankalarının aldığı ‘’vade farkı’’ isimli
bedele paralel olarak. Tasarruflarını değerlendirmek isteyen yatırımcılara da kazancından bir pay ‘’faiz’’ adıyla
vermekteler. Katılım bankaları ise bunu ‘’kar payı’’ ismiyle vermekteler.
İslam tarihi boyunca bu hususta yapılanları göz önünde tuttuğumuzda şunları da söylemek durumundayız.
Olgu, olay ve işlemleri; durum, bağlam ve şartları yeterince gözetmeden, sınırlı benzerliklere dayanarak KIYAS
yöntemiyle hükme bağlamak, sıkıntıları etkin biçimde halledecek çözümler yerine şeri hilelere başvurulmasına
yol açmıştır. Böyle yapmak yerine, biz bu seçenekte konuyu maslahat ve makasıdı dikkate alan İSTİHSAN
yöntemiyle ele almanın daha doğru olduğunu ifade etmeye çalışmış bulunuyoruz.
Ekonomi ve finans alanında çalışan inançlı bilim adamlarının görevi olgu ve olayları objektif biçimde
inceleyip değerlendirerek fıkıh alanında fikir ve çözüm üretmek isteyen ilim adamlarına destek olmaktır. Hal-
buki bu durumdaki bilim adamlarının çoğu fıkıh erbabının söylediklerini tekrar etme yolunu seçmekteler. Sonuç
olarak bu anlayıştan hareketle, biz öncelikle bu ikinci seçenekle bankacılıktaki faizin riba olup olmadığı tartış-
malarına az da olsa katkı sunmuş olduğumuzu düşünüyoruz.
25

