Page 24 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 24

tarih çevresi

       Otomobil, eğitim vb. ihtiyaçların karşılanmasını desteklemek.

       (ii) Alacak bir kişiden bir kişiye değil çok sayıda fon kullanıcısından çok daha fazla kişinin oluşturduğu
havuza olduğu için borçlunun ödeyememe durumunun olumsuz etkisi, çok daha zayıf ve önemsizdir. Bazı borç-
luların borçlarını ödeyememesi veya ödemeyi aksatması, alacaklıların alacağının yok olmasına sebep olmaz.
Çünkü borçluların çoğunluğu ödemelerini yaptıkları için havuzun getirisinde sadece küçük bir azalma olur.
Dolayısıyla borçlunun karşılaştığı yaptırım birebir borçlanmadaki kadar ağır değildir.

       (iii) Ülke ekonomisine katkı:

       Ülkenin kıt kaynaklarının fizibilite çalışmalarına dayalı olarak yatırımlara tahsisi dolayısıyla en etkin
biçimde, en doğru alanlara aktarılması sağlanır. Böylece kalkınmanın daha hızlı biçimde gerçekleştirilmesine
katkı sağlanmış olur.

       Çok sayıda küçük tasarrufu birleştirerek büyük fon havuzları oluşturulur. Böylece büyük kaynak ihtiyacı
olan, ülke açısından önemli olan yatırımların fon ihtiyacı yeterli düzeyde karşılanmış olur.

       Küçük tasarrufların ölü alanlara (altın, döviz vb. gibi) değil, ülke kalkınmasına hizmet edecek alanlara
yönlendirilmesi mümkün olur.

       Kısa vadeli tasarruflar, uzun vadeli kaynaklara dönüştürülür.
       (iv) Bankacılık sisteminin işleyişinin devletçe ayrıntılı biçimde düzenlenmiş olması. Aynı şekilde işleyişin
denetlenmesi de devletin denetimi altındadır. Ülkemizde konvansiyonel bankalar için Bankalar Birliği ve Ban-
kacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu oluşturulmuştur. Katılım Bankaları için de Türkiye Katılım Bankaları
Birliği ve bu birlik bünyesi içerisinde Merkezi Danışma Kurulu (Katılım Bankaları ürün ve hizmetlerine ilişkin
standartları belirlemeyle görevli) oluşturulmuştur (CBFO, 2022: 33).

       Bu açıklamalardan hareketle şu değerlendirmelere rahatlıkla ulaşabiliriz:

       Günümüzdeki bankacılık uygulaması ile riba yasağının getirildiği dönemdeki cahiliye ribası arasında
konuya; işleyiş, etkiler, kamu düzenleme, gözetim ve denetimi gibi hususların tümünü göz önünde tutan biçimde
BÜTÜNCÜL olarak baktığımızda aynılık olduğunu bırakın, KIYAS yönteminin uygulanabileceği bir tarzda
benzerlik dahi olduğunu söylemek bize göre mümkün görünmemektedir.

       Benzerlik iddia edilebilecek bazı hususlara da kısaca değinelim:

       1) Tasarrufunu, değerlendirmek amacıyla bankaya veren yatırımcıların aldığı “faiz” olarak isimlendirilen
sabit getiri. Mısır müftüsü Tantavi 1976 yılında toplanmış olan El Ezher bünyesindeki İslami Araştırmalar Ens-
titüsünün Fıkıh Çalışmaları Komitesinin dokuza dört çoğunlukla almış olduğu karar çerçevesinde şöyle de-
mektedir: Faiz oranlarını önceden belirlemek mevduat sahiplerini korumakta ve mevduat sahipleri ile banka
arasında ortaya çıkabilecek olan herhangi bir anlaşmazlığı önlemektedir. Tarafların anlaşması ile olduğu müd-
detçe Kur’an ya da sünnette bu ön belirlemeyi yasaklayan herhangi bir hüküm yoktur. Abdülvehhab Hallaf’tan
şöyle bir alıntı yapar: Biz şuan öyle bir dönemde yaşıyoruz ki insanların doğruluğu azalmıştır ve eğer yatırımcı
sabit bir getiri ile garantilenmezse ortağı bunu istismar edecektir (Khalil ve Thomas, 2017: 142-143).

       Banka herhangi bir işlemde zarar ederse başka işlemlerden kar etmektedir. Dolayısıyla karlarıyla zarar-
larını karşılarlar. Getiri oranının önceden belirlenmesi fon sahipleri için olduğu gibi bu fonları yatırımda kullanan
bankalar için de avantaj sağlayan bir işlemdir. Sonuç olarak bu işlemler hukuki olarak meşrudur (Khalil ve
Thomas, 2017: 154-155).

       2) Verilen kredilerde sabit getiri biçiminde faiz alınması:

       Buradaki faizin riba olduğunda ısrar edenlerin aşağıdaki hususlar üzerinde düşünüp tartışması gerektiği
düşüncesindeyiz:

                                                               22
   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29