Page 73 - Layout 1
P. 73
tarih çevresi
belirtmektedir (Schlick, 1981, s.34). Fakat burada vurgulamak gerekir ki, çevre düşünürlerinin doğrulama
yöntemi ile kastettikleri fikir, söz konusu önermenin bir olgusal duruma nasıl işaret ettiğini gösterme çabasıdır.
Çünkü bu düşünürlere göre bilgi veya bilim olma iddiasında olan herhangi bir önerme son çözümlemelerde
deney ile ilişkili olmalıdır. O halde doğrulama yönteminin nasıl ve hangi süreçlerden geçmesi gerektiği?
Sorunsalına yönelik çalışmalar bu ekolde büyük bir önem arz edecektir.
Bu çalışmalara yönelik en özgün katkıyı sunan düşünürlerden birisi de Rudof Carnap’tır. Carnap,
doğrulanabilirlik kavramı bağlamında yeni bir yöntem öne sürmüştür. Bu yöntem anlamlılık bağlamında bilim
olanla- bilim olmayan arasına keskin bir sınır çizecektir.
2. Doğrulanabilirlik (Verifiability)
Carnap, “Philosophy and Logical Syntax” adlı yapıtında sınırlandırma ayracı olarak doğrulanabilirlik
ilkesini öne sürer. Bu ilkenin kendini ortaya koyması da bir tür mantıksal analiz sonucunda ortaya çıkar.
Carnap’ın deyişiyle bu analiz aslında dilin sözdizimsel (syntax) çözümlenmesidir. O halde Carnap’a göre bir
önermenin mantıksal analizinin başlıca görevi bu önerme için doğrulama yöntemi bulmaktır (Carnap, 1996,
s.9- 10). Carnap’ı bu düşünceyi geliştirmesine sevk eden gerekçe ise her önerme için tek bir doğrulama
yönteminin olamayacağı fikridir.
Carnap için bir önermeyi doğrulamanın iki yolu vardır. Bunlardan birisi doğrudan doğrulama diğeri ise
dolaylı doğrulamadır. Eğer bilgimiz şu andaki bir algı ve deneyime ilişkinse doğrudan doğrulamadır. Carnap’ın
verdiği örneğe göre, “şu anda önümde mavi bir zemin üzerinde kırmızı bir kare görüyorum”, önermesi doğrudan
o andaki algılarımızla sınanabildiği için doğrudan doğrulanabilir (Carnap, 1996, s.5). Öyle anlaşılıyor ki belirli
bir zaman ve mekân koordinatında önermenin tekabül ettiği nesne doğrudan deneyim aracılığıyla doğrulanırsa,
bu tür doğrulama Carnap için doğrudan doğrulama adı altında değerlendirilmektedir.
Fakat burada belirtilmelidir ki Carnap’ın doğrudan doğrulama fikri aslında özü itibariyle radikal bir
görüş değildir. Çünkü nesnesine uygunluk ölçütü bağlamında yapılan bu türden doğrulama işlemleri gerek
ampiristler (Locke, Hume ve Berkeley), gerekse klasik pozitivistler tarafından daha önce dile getirilmişti. Bu
sürece kadar bir önermenin sadece doğrudan doğrulanabileceği fikri bir zaman ve mekân sınırı içinde
gerçekleştiği için problem arz etmiyordu. Buna karşın 20. yüzyılın başlarında bilimdeki gelişmeler teorik
nitelikteki önermelerin doğrulanabilirlik sorununu gündeme getirmiştir. Özellikle teorik fizik alanında geliştirilen
üst düzey kuramsallaşmalar bilimin önermelerini bir zaman ve mekân koordinatından koparmıştı. Hatta bu tür
önermeler metafizik ile eşdeğer bile gösterilebilmekteydi. Sözgelimi teorik bir terim olan “mutlak” (metafiziğe
ait) kavramı ile “elektron” (bilime ait) kavramı nasıl ayırt edilecekti? Yine aynı şekilde Einstein’ın (1879-1955)
öne sürdüğü “ışık hızı limit hızdır” önermesi, şayet bilimsel olacaksa doğrulama yöntemi nasıl gösterilecek?
72

