Page 66 - Layout 1
P. 66
tarih çevresi
İslam Dünyası’nda bilimin 16. yüzyıldan sonra duraklaması hatta gerilemesinin ilk önemli sebebi
kuşkusuz İslam Dünyası’nın birliğini ve bütünlüğünü bozan dini ve siyasi çatışmalardır. Birlik ve bütünlüğün
olduğu dönemde bilimsel etkinliklerin arttığı, dağıldığı dönemlerde de azaldığı gözlemlenmektedir. Çekişme
ve çatışmaların yoğunlaştığı dönemlerde ve bölgelerde insanların düşünsel etkinlikleri doğal olarak
zayıflamaktadır.
İç tehditler olduğu kadar dış tehditler ve çeşitli devletlerle yapılan savaşlar neticesinde de bilimsel
etkinliklerin zayıfladığı görülmektedir. İslam toplumlarının ulaşmış olduğu maddi olanaklar, bunlardan yoksun
olan Moğollar ile Avrupa’da yaşayan Hıristiyan toplumların ilgisini çekmiş ve Müslümanları bunlardan gelecek
saldırılara karşı kendilerini koruma zorunluluğu ile yüz yüze getirmiştir. 13 ve 14. yüzyıllardan sonra siyasi
istikrarın kaybolduğu dönemlerde bilimsel beceriden çok askeri beceriye gereksinim duyulmuş ve bilimsel
faaliyetler azalmaya başlamıştır.
İslam biliminin canlılığını yitirmesine bir başka etken de din ile felsefenin bağdaştırılamamış olmasıdır.
Bilimlerin gelişmesi için özgür felsefi düşünce ve tartışmanın yaratacağı rasyonel bir atmosfere ihtiyaç vardır.
Oysa daha 10. yüzyılda felsefeye ve her türlü rasyonel düşünceye karşı giderek artan bir kuşku ve tepkinin yer
aldığı görülür. Bilimlerin “akli” ve “nakli” diye sınıflanması, medrese programlarında ikinci grubun egemen
olması bu kuşku ve tepkiyi daha da derinleştirmiştir.
İslam Dünyası’nda Yapılan Bilimsel Çalışmaların Batıya Geçişi
İslam Dünyası’nda yürütülen bilimsel ve felsefi etkinlikler Avrupa’daki bilimsel çalışmaları da etkilemiş
ve çeşitli kanallarla Avrupa’ya geçmiştir. Bu kanallar Endülüs, Sicilya ve Haçlı Seferleridir. Bu kanallardan en
etkilisi ve verimlisi Endülüs’tür. Bilindiği üzere daha 8. yüzyılda Müslümanlar Avrupa’da da etkin olmuşlar ve
Endülüs’te önemli bir medeniyet kurmuşlardır. Buradaki medreselerde Arap dili ile, bilim ve felsefe eğitimi
alarak yetişmiş olan Yahudi ve Hıristiyan bilim adamları, alanlarında yapmış oldukları çevirilerle 12. Yüzyıl
Rönesans’ı olarak bilinen uyanış döneminin oluşmasında önemli roller oynamışlardır. Bu Rönesans’ı sonradan
İtalya’da başlayarak diğer Avrupa ülkelerine yayılacak olan 15. Yüzyıl Rönesans’ından ayıran en belirgin yönü
Arapçadan Latinceye yapınla çeviriler soncunda oluşması ve sanattan çok bilim ve felsefeye yönelik olmasıdır.
750 yılında Abbasilerin Emevi Devleti’ni yıkmasıyla Endülüs bölgesini denetimi altında tutan I.
Abdurrahman, Endülüs Emevileri adıyla yeni bir emirlik kurdu ve Abbasilerle siyasi ve bilimsel alanda rekabete
başladı. Kısa sürede Kurtuba bir bilim merkezi haline geldi. Bu dönemde felsefe, astronomi, tıp alanında çok
seçkin araştırmacılar yetişti. Endülüs, medeniyet tarihini iki yönden etkilemiştir. Birincisi İbn Rüşt gibi filozoflar
aracılığı ile Aristoteles yeniden gündeme gelmiş ve bu sayede Aristotelesçilik daha doğru bir biçimde tanıtılmış
ve yaygınlaşmıştır. İkincisi ise Endülüs’ün Yunan ve İslâm biliminin Batı’ya aktarımında bir köprü görevi
65

