Page 40 - Layout 1
P. 40
tarih çevresi
tanımadır. İslâm Dünyası’nda bu amaçla sekizinci yüzyılda Me‘mûn döneminde Beytü’l-Hikme adı verilen ve
Bilgelik Evi anlamına gelen bir çeviri bürosu kuruldu. Dönemin en ünlü bilim adamları buraya toplandı ve pek
çok bilimsel eser Sanskrit dilinden ve daha da yoğun olarak Yunancadan Arapçaya aktarıldı. Bu sayede Antik
Yunan eserlerinin büyük bir kısmı Yunancadan Arapçaya çevrildi. Bu kurum sadece bir çeviri bürosu değildi.
Beytü’l-Hikme’de bilimsel ve felsefi toplantılar da düzenlenmekteydi. Burada Suriye’den ve Bizans’tan kaçan
bilim adamları ve düşünürler de bulunuyordu. İslâm Dünyası’nda bilimsel bilgi böyle bir ortamda ortaya çıktı
ve kısa sürede gelişti. İslâm Dini de bir ölçüde bu desteği içermekteydi. Peygamberin buyruk ve öğütlerinden
bir kısmı bilimi ve bilgiyi övmektedir. Yine Kuran’da birçok ayette doğayı inceleme öğütlenmekte, akla yoğun
bir vurgu yapılmaktadır.
Yaklaşık onuncu yüzyıldan itibaren Türkler de İslamiyet’i benimsediler ve hâkim oldukları dönemlerde
ve memleketlerde açmış oldukları bilim ve öğretim kurumları ve bilim adamları aracılığı ile bilimin gelişmesine
katkıda bulundular. Bunlar arasında Gaznelileri, Karahanlıları, Selçukluları ve Osmanlıları sayabiliriz. Gazneli
Mahmud’un desteğiyle Gazne şehri bir bilim ve kültür merkezi haline geldi. Ünlü Türk bilgini Beyrûnî
çalışmalarını Gazne’de sürdürdü. Kaşgarlı Mahmud’un Divân-ı Lûgât-ı Türk’ü, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu
Bilig’i Karahanlılar zamanında Türkçe olarak yazıldı. Medreseler Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın başveziri
Nizamü’l-Mülk tarafından kuruldu. Ali Kuşçu çalışmalarının bir kısmını Fatih Sultan Mehmet’in desteğiyle
İstanbul’da kaleme alındı. Takîyüddîn tarafından on altıncı yüzyılın iki büyük gözlemevinden birisi İstanbul’da
kuruldu.
İslâm Dünyası’ndaki bu bilimsel birikim, Endülüs, Sicilya ve Haçlı seferleri ile Batı’ya aktarıldı.
Onuncu ve on birinci yüzyılda Batı’da Arapçadan Latinceye yapılan çevirilerle karşılaşılmaktadır. Bu çevirilerle
Batı’da On İkinci Yüzyıl Rönesansı yaşandığı artık bilim tarihçileri tarafından kabul etmektedir.
Yaklaşık 200 sene süren Haçlı seferleriyle Müslümanlarla savaşan Haçlılar Müslümanlarla
karşılaştıklarında İslâm Uygarlığından çok etkilendikleri ve Avrupa’ya yeni görüşler, yeni düşüncelerle
döndüler. Arapça öğrendiler ve kendilerini geliştirdiler. Giderek uyanmaya başladılar ve Hıristiyan Orta çağda
unutulan kavramlarla yeniden tanıştılar.
İslâm Dünyası’ndaki bilimsel çalışmaların sekizinci yüzyıldan on altıncı yüzyıla kadar verimli olduğunu
görüyoruz. Ancak en önemli çalışmalar sekiz-on ikinci yüzyıllar arasında olmuştur. On üç ve on dördüncü
yüzyıllarda dinî ve siyasî çatışmaların yoğun olduğu bir dönemdir. Bu nedenle bilimsel gelişim yavaşlamıştır.
On beş ve on altıncı yüzyılda Osmanlıların etkisiyle bilimde yeniden canlanmanın yaşandığını görüyoruz.
On altıncı yüzyıldan sonra ise İslâm Dünyası’nda bilimsel gelişim duraklamıştır. Bunun birkaç önemli
nedeni vardır. Bunlardan birincisi, İslâm Dünyası’nda birlik ve bütünlüğü bozan siyasî ve dinî çatışmalardır.
Emevîlerin ve Abbasilerin güçlü merkeziyetçi idare yapısı nedeniyle bu dönemlerde bilim yoğun bir şekilde
39

